28 Aralık 2005

günce - YOL

Dönüş yolculuğum her zamanki gibi son dakika verdiğim kararla saat öğleden sonra iki arabasında 27 numaralı koltuğu boş bularak başladı. Ben böyle yaşamayı seviyorum sanırım; önceden alınmış kararların cenderesinde olmadan o an aklımdan geçeni ve istediğim şeyi yaparak..

Yanına oturduğum 20'li yaşlarda genç kız ile 5 yaşlarındaki kız çocuğu.. Bu yolculukta hafızamın ilk sıralarında yer alan, çok uzun zamandır çağırıp da hatırlamadığım anılarımı geri getirdiler bana. Küçük ağlıyordu. Dışarıda onlara el sallayan onun gibi ağladı ağlayacak olan annesine. Ablası şimdiye kadar çok nadir rastlama şansı bulduğum sakinleştirici sesiyle onu yatıştırmaya çalışıyordu. Küçük ayrılıkların en acısını yaşıyordu, annesini bırakıp diğer şehirde yaşayan babasına giderken..

Daha o yaşta bölünmenin ve özlemin ne demek olduğunu kalbi acıyarak öğreniyordu. "Çok çabucak döneceğiz değil mi ablacığım?" diye sordu içini çeke çeke. Ablası cevap vermedi. Ufaklık "Çok çabuk döneceğiz değil mi ablacığım"? diye yineledi sorusunu, cevap bulmanın telaşıyla ve sesinin titremesi artarak. Öyle çok şey vardı ki o ses titremesinde.. Abla ise bambaşka bir cevap vermeyi tercih etti ona, bir de yalana sığınıp güvensizlik duygusunu öğretmemek için herhalde. Belli ki dönüşü zor bir yolculuk olacaktı ve daha şimdiden kapanması çok zor bir gedik açılıyordu küçüğün kalbinde.

Kalbini, korkusunu, özlemini, her şeyini anımsayıverdim ve bir anda hemen hemen aynı yaşlardayken ağlaya ağlaya sırf çocuk yetiştirme egosunu tatmin etsin diye götürüldüğüm halama giderken buldum kendimi.... Gündüzleri trene binmek ve parka gitmek, akşamları da o zamanlar çok kıymetli olan ve Türkiye'de bulunmayan kakaolu süt tozundan bir yemek kaşığı yiyebilmek ödülleriyle avutulup, annemi özlemeyi suçluluk duyarak gözyaşları arasında halama itiraf ettiğim ve sonucunda asık bir surat ve tüm gece hiç konuşmama ile anlamsızca cezalandırıldığım günlerim kalbimde hiç yerinden oynamamış tıpkı bu küçükteki gibi bende de bir zamanlar açılmış olan gedikte öylece duruyordu.

Sonra hızla yine otobüse geri döndüm. Ona anlamasa da bu özlemlerin hiç bitmeyeceğini, büyüyünce de aynı hislerin bu sefer başka başka şekilde, bir erkek ya da ona kavuşamamak gibi türlü türlü kılıklarda tekrar karşısına çıkacağını bir an söyleyecektim ki vazgeçtim. Öğrenecekti nasıl olsa. Tıpkı şimdiki gibi canı acıya acıya.

Derin bir nefes aldım, son bir kez daha şükrettim büyüdüğüme ve onca şeyi yaşayıp bitirdiğime...

Hiç yorum yok: