08 Şubat 2007

parça 19: LİMONLU KEK

( parça 15'in devamı)


Aslında ona gittiğimde bu öğrendiğim şok edici gerçeklerin yanında hayatımın en ağır, acı verici günlerini yaşıyordum. Ülker Teyze'nin gün ışığı dolu mutfağında yeni pişirdiği limonlu kekin servisini beklerken, diğer yaşadıklarım aklıma teğet geçer geçmez gözlerim doluverdi. Silkinip "Şimdi sırası değil" dedim içimden. Bunlardan sıyrılıp sohbeti başlatmak adına, "Senelerin nasıl geçti? Neler yaptın Ülker Teyze? Hayatını nelerle doldurdun? " Diye benden beklemeyeceği samimiyette ansızın sordum. Babam olsa " Hep yaptığını yapıp insanlara beklemedikleri ağırlıkta sorular sorarak onları zor durumda bırakıyorsun. Bu yüzden senin yanında maskelerini taşıyamıyorlar." derdi.

Ülker Teyze ise yapmak istediğimi görerek aynı şekilde karşılık verdi ve ezberimi bozan bir şekilde, "Önce sen anlat. Sen neler yapıyorsun? Nerede okudun? " Durdu, eğilip gözlerime baktı; "O kadar genceciksin ki.!" dedi. "Çalışıyor musun? "

Sorunun şaşkınlığından ben de onun gözlerine baktım, gözlerinin en içine. Babamın anlattıklarının hepsi gerçekten de orada duruyordu. Bunların üzerine bakışlarına, hayattan istediğini alamayan ama tevekkülle bunu atlatmaya çalışan insanların taşıdığı bilgelik eklenmişti. Öyle acı çekerek edinirler ki bunu, siz onların karşısına bir problemle geldiğinizde neredeyse konuşmanıza gerek kalmaz. Gözlerinize bakarak acınızın ölçüsünü alıverirler, kırk yıllık terziler gibi.

İşte bu yüzden "Sen anlat." Demişti Ülker teyze. Gözlerimi ve beni anlayıvermişti. Uyku gibi acı akıyordu gözlerimden.

Hiç yorum yok: