13 Eylül 2006

parça 16: SIRANI BEKLE


"Eee anlat bakalım, ben ölünce ne yapacaksın?" diye sordu Zeliş, hafif alaycı ama meraklı gözlerle. Sanki ben gidince ne yapacaksın der gibi basitçe kuruvermişti cümlesini.

"Bilmem. Daha düşünmedim." diye cevapladı Nahit.

"Elini çabuk tut, soracaklarını sor. Sonra tüh keşke şunu da sorsaydım diye oturup ağlama." dedi Zeliş bu sefer gülerek.

Zeliş'in günlerinin sayılı olduğunu öğrendikleri ilk günden itibaren ölümü tabulaştırmadan konuşmuş, her şeyi planlamışlardı; miras, şimdi oturdukları ev kalacak mı? At çiftliği ile kim ilgilenecek? Onlardan satın almak isteyen müteahhit firmaya satacaklar mı?
Hastalığın son dönemecine girdiklerinde ise artık birbirlerine sorulmamış sorulara ve söylenmemiş sözlere gelmişti sıra.

Nahit gözlerini kıstı, Zeliş'inin elini sıkıca tutup dikkatlice gözlerine bakarak; "Ben de geleyim mi seninle? Buralarda çok sıkılacağım sensiz." diye sordu.

Zeliş o hınzır espirili yüz ifadesini takınarak,
"Allah aşkına be adam bir kere de gittiğim yere gelme." dedi.
"Sıranı bekle".

parça 10'a ithafen.

Hiç yorum yok: