01 Eylül 2006

parça 15: ÖMÜRLÜK KADIN

Karşımda 60'lı yaşlara merdiven dayamış, yaşının olgunluğunu inkâr etmeyecek kadar makyajını yapmış ve muhtemelen de her yaşta güzel olmasını bilen bir kadın vardı. Babamın söylediği gibi muhteşem ve aynı zamanda insanın içini ısıtan gülümsemesi ile "Hoş geldin. İçeri gelsene" diyerek beni evine buyur etti.
Babamla arkadaşlıkları 30 sene evveline dayanıyordu. O zamanlar babam, saçının dökülmesi nedeniyle yakışıklılığının son günlerini, 30'lu yaşlarının ise ilk günlerini yaşıyormuş. Ülker Teyze'nin ise garip bir çarpıcılığı varmış. İnsanın başını döndürecek kadar güzel değilmiş belki ama bakanın garip bir şekilde takılırmış gözleri. Konuşmaya başladığının 5. dakikasında da insanın tüm ömrü boyunca yanında olmasını isteyeceği bir varlığa dönüşürmüş. Bir prenses zarifliği ve kalbi varmış Ülker Teyze'nin. Yok, gerçek olamaz canım bu kadarı da dermiş insan tanıdıkça. Tek değilmiş de böyle düşünen. Babam ona ilk görüşte vurulmuş, elde edene kadar da bir hayli uğraşmış. Hiçbir zaman anneme söylemediği güzel sözlerle, centilmen hareketlerle kısa zamanda da aklını başından alıp kendine âşık etmiş Ülker Teyze'yi. İlk zamanlar rüya gibiymiş tam anlamıyla. Konuşmadan anlaşırlarmış. Babama kimsenin ona bakmadığı gibi bakarmış, sonrasında da öyle bakan olmamış zaten, annem dâhil. Söylermiş de babam ona çok güzel baktığını. "Bir ömür boyu böyle bakabilirim sana" dermiş o da. Bir cümlesi ya da sabah sesini duyması yetermiş babamın kendisini iyi hissetmesine.

Gel zaman git zaman, babam Ülker Teyze'nin varlığına, ilgisine alışmış. İşlere ve günlük hayata dalmış, onunla ilgilenmez olmuş. Karşısında sıradan bir insan değil bir prensesin olduğunu unutmuş. Anlamaya çalışmış Ülker Teyze babamı. Sormuş, ilgilenmiyorsun diye naz yapmış. Babam anlamaz, bir de azarlarmış bana gereksiz kapris yapma, zaten iş stresli diye. Ülker Teyze dayanmış bir süre. Başlarda tanıştığı günü üzerindeki kazağına varana kadar hatırlayan ve en ince ayrıntısına kadar onun tüm hayatını bilmek isteyen babam, Ülker Teyze'nin doğum gününü unutuvermiş. Tüm gün babamın hediyesini ya da en azından tebrik mesajını beklemiş. Ertesi gün sitem dolu bir not göndermiş babama. Babam kuru kuru özür dilemiş. O bile yetmiş Ülker teyzeye. "Özledim buluşalım" dermiş, babam, "işlerimin yoğunluğunu biliyorsun" dermiş. Bir gün buluşmak için sözleşmişler. Ülker Teyze sevinçli gitmiş beklemeye başlamış. Belki bir aydır doğru dürüst görüşmüyorlarmış. Akşamüstü beş olarak sözleşmişler. Ülker Teyze saat tam dokuza kadar onu beklemiş. Gitmemiş babam. Ülker Teyze çok korkmuş bir şey oldu babama diye. Aramış iş yerinden. Hala işteymiş babam. "Çıkamadım" demiş. Orada bir sitem etmiş Ülker Teyze.
Babam bunlarla da kalmamış o aralar başka kızlarla da görüşüyormuş. Bir tanesiyle mektuplaşıyormuş. Çok merak etmişler birbirlerini. "Buluşalım" demiş kız. Babam hemen tamam demiş. Buluşmaya gitmiş kızla. Döndüğünde Ülker Teyze'den her zaman sevgi dolu notlar yolladığı defterden bir not bulmuş yine. Öbür kızla buluşmuş ve sevişmiş olmanın verdiği doymuşluk ve kayıtsızlıkla açmış notu. "Beni bir daha arama. Bana bir daha mektup gönderme. Ne ölüme ne ölüne." Diyormuş notta. Önce gözlerine inanamamış babam, bir daha bir daha okumuş. İlk başlarda başkaları da olduğu için fazla eksikliğini hissetmemiş babam. Ama günler geçtikçe daha da kötü olmuş. Ölü bir ağaç gibi ne yediğinden, ne içtiğinden, yattığından, uyuduğundan hiçbir şeyden zevk almaz olmuş. Deli gibi mektuplar yazmaya başlamış Ülker Teyze'ye. Telefonlar açmış, sesini anladığı anda kapatmış Ülker Teyze. Babam devam etmiş mektuplara. Allah var, hala çok güzel yazar babam. Nuh dememiş Ülker Teyze. Bir gün sadece "seni çok özledim" diye yazan bir mektup göndermiş babam. Birkaç gün sonra cevap gelmiş. Gözlerine inanamamış. Elleri titreyerek açmış zarfı, mektupta;

"Ben de seni çok özledim. Öyle ki, yanından geçemezsin. Ama sen o treni kaçırdın. Mükemmel olabilme ihtimali olan bir ömür ihtimalini mahvettin. Ne olur böyle, ne kadar acı çekeriz karşılıklı bilmiyorum. Gerçi sen acı çekiyor musun onu bile bilmiyorum. Hatta inanmıyorum sana. Sana olan tüm inancım, hayranlığım, beslediğim güzel duygular, gitti. Sadece eskiye olan bir özlem kaldı içimde. Bir de çok büyük bir yara, ne zaman kapanacağını bilmediğim. Ama kapanacak. Başka çaresi yok bu işin. Hiçbir şey imkânsız değil. Sızlar mı? Sızlar tabi arada, ona yapacak bir şey yok. Üzerine yeni hayatlar kurulur mu? Kurulur elbet niye kurulmasın ama o ihtimal kadar mükemmel olur mu bilinmez.
Yani durum bundan ibaret. Olaylar buraya geldiğine göre hayırlısı buymuş diyelim ki faturası kimseye kesilmesin." diye yazmış Ülker Teyze.

Babam yaşlar içinde bitirmiş mektubu. Sabaha kadar ağlamış. O gün anlamış onu sonsuza kadar kaybettiğini. Ama olmamış yine. Babam yapamamış onsuz. Ömürlük bir kadınmış çünkü. En dosttan daha dost, en bilgeden daha bilge. Babamın konuşmadan anlaştığı, kalbini gerçekten bilen tek kişi. İnsanın hayatında olmazsa olmaz dediklerinden. "Hiç olmazsa dost olalım" diye yalvarmış, bir kere birlikte olduğun insandan dost most olmaz diyen babam. "Her şey için çok özür dilerim hiç çıkma hayatımdan." Demiş. Şaşırtıcı bir şekilde, tüm prensesliğiyle ve zarafetiyle kabul etmiş Ülker Teyze babamın bu teklifini. Ama hep tek taraflı olmuş bu dostluk. Babam anlatmış, o dinlemiş. Babam yardım istemiş, o etmiş. Bir kere bile en ufak bir yardım istememiş babamdan ya da şu derdim var çok sıkıldım dememiş. Babamı böyle cezalandırmış. Babamın hayatında var olarak ama babamı kendi hayatına hiçbir zaman dâhil etmeyerek. Babam çok sonra fark etmiş Ülker Teyze'nin o kızla yazıştığı mektubu bulup onunla buluştuğunu gördüğünü, tam da ona işten çalışmaktan vaktim yok dediği zamanlar. Yani ona rağmen dostu olmuşmuş Ülker Teyze. Babam bunu anlayınca daha da ezilmiş onun büyüklüğü karşısında. Ona olan aşkını hiç yitirmemiş. Her geçen gün daha büyümüş gözünde Ülker Teyze. Yıllarla beraber harika bir kraliçeye dönüşmüş, güzel, olgun, sakin ve vakur. Tam yedi sene yasını tutmuş babam sonra da annemle evlenmiş. Anneme hiç anlatmamış aralarındaki dostluğun neler üzerine kurulduğunu. Ama kadın kalbi hiç seker mi, annem aralarındaki müthiş bağı anlamış. Anlamış anlamasına ama bir gün de sesini çıkarmamış. Bulduğunda böyleymiş babam çünkü. Ne diyebilir ki.

Yani tıpkı Ülker Teyze'nin son notundaki gibi olmuş her şey. Başka hayatlar kurmuşlar babam da, Ülker Teyze de. Mutlu günleri de olmuş ama dediği gibi mükemmel olmamış, birbirini tamamlamamış hiçbir zaman. Ben doğduktan sonra yüz yüze görüşmeyi istememiş Ülker Teyze babamla. Sadece telefonla konuşmuşlar yıllar yıllar boyu. Babam bilmemiş Ülker Teyze ne yapıyor, çocuğu var mı yok mu? Sadece her aradığında karşısında bulmuş Ülker Teyze'yi. Bazen telefona bir çocuk, bazen bir adam çıkmış ama öyle konuşulmamış bir anlaşma varmış ki aralarında, o meraklı babam hiç soramamış ona "kocan kim, kaç çocuğun var" diye. Sadece "Nasılsın?" diye sorabilmiş. O da "Şükür" diye cevaplamış hep.

Bir gün, hem de öylesi sıradan özelliği olmayan bir gün, babam bana geldi ve bir bir bunların hepsini anlattı. Sonra da beni ona gönderdi, ben tam babamla tanıştığı yaşa gelince.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

kalemine sağlık:)
ç

ibeking dedi ki...

yine okuyuverdim bi solukta..tabi üstteki postu da yazdığın iyi olmuş, keza bir ara gözlerim yerlerinden çıkıyordu....pek hoş bi hikaye olmuş shemsanımcım..

Shemsa dedi ki...

duygucum çok teşekkürler.
İbeking cim ustertuna ya da dediğim gibi mecbur oldum. yakından tanıyanlar bilirler aslında babamla ilgisi olmadığını keza kendisinin eline kalem alıp bulmaca dışında ya da reçete dışında herhangi birşey yazmışlığına tanıklığım yoktur :)

anonim dedi ki...

gercekten güzel bir hikaye.. tebrikler..